13 Kas 2006

AB Usulü Demokrasi


uzun süredir söylenen, artık klişeleşmiş bir söz vardır ülkede: "abi böyle mi gireceğiz biz avrupa birliği'ne?" ve her seferinde onaylarcasına sallanan başlar, eleştirilen bir ülke... ve bu ülkeyi eleştirenler malesef bu ülkede yaşayanlardır ve işin daha acı yanı haklı olmalarıdır. ama enteresan bir nokta daha vardır, kendileri bu ülkenin gelişmesine, belini doğrultmasına ne kadar katkıda bulunmuşlardır o ayrı bir meseledir. "sokaktaki adam"ı sorgulamakla bir yere varılamayacağı, toplumsal olayları yorumlarken toplumun kendine özeleştiri getirebilmesi için toplumun ağırlıklı olarak bunu kabullenebilmesi kendimize güvenimizin gelebilmesi için şart gibi duruyor.

türk halkının (veya sevgili etnisite paranoyağı okurlar, türkiye halkının diyelim sizin için de) üzerinden atması gereken "toplumsal konularda kendine güven sorunu" artık siyasi alanda zıvanadan çıkmış durumda herkesin malumu. ceza yasaarı çıkıyor, modernleşmek için hukukun sopasına başvuruluyor. doğru yöntemlerden biri kanımca, ama sokaktaki linçler de bunlara tepki olarak doğuyor. malesef f tipi cezaevlerine karşı bildiri dağıtmayı amaçlayan tayad'lıların başına gelenler ne ilk ne son oldu, siyasi görüş veya yüz kızartıcı suç, bu gereksiz halk mahkemesi(!) gümbür gümbür! toplum "devlet vermezse cezayı, o halde biz cezalandırırız" mentalitesinde saldırmayı zanlıya veya gözündeki zanlıya müstehak görüyor. yani türkiye'de işin çivisi çıkmış durumda...

konuşmalar birbirini kovalıyor, ağızlar ishal olmuş durumda ve sürekli model alınan bir demokrasi tıpkı osmanlı'nın parçalanma sürecinde olduğu gibi. avrupa'dan ithal demokrasi, ama kullanma kılavuzu yabancı dilde ve biz (halkımızın tüm kesimleri) bi bok anlamıyoruz. türkçe'ye çevirttik ama bu sefer de ruhu yabancı, bi yerlerde tercüme edilemiycek birşeyler var ama nerde? veya tercüme gerekli mi?

tercümenin gerekli olup olmadığı şu soruyu taşıyor içinde: biz kendimiz demokrasiyi yakalayamaz mıyız? yani en azından bu ideali yakalamak için kendimiz iyi bir performans gösteremez miyiz? demokrasi izafi bir kavram ve idealine ulaşma hedefi içinde insanlık, tıpkı aşk gibidir demokrasi, tam bir metodu yok. kanunu yok. kitabı yok ama sen onu kafana koydun mu tıpkı bir ermiş edasıyla, o konuda birileri sana ağzını açamaz çünkü elinden geleni yapmaktasındır. mantık yöntem karmaşası işte bizi burada vuruyor.

gelmişler birileri, demokrasi verecekler. türkiye ab yolunda, ab demokratikleştirecek türkiye'yi. türk halkının da çok umrunda sanki, ama suç halkın değil tamamen. adama ab üyeliğini schengen vizesinden ve rahat hayattan ibaret gösterirsen, halk avrupa'nın değerlerini tıpkı demokrasiyi "demokrasi öle bişidir ki dadından yinmez" diyerek halka anlatan geçmişteki politikacılarımız gibi başarıya(!) ulaşırsın. işte halk, işte halkın gözünde demokrasi,halkın gözünde ab. halka bu tip "kritik" kavramları böyle anlatıyorsan ve aslında gerçek hayatta o kavramlarla ilgili olan olaylar hiç anlattığın gibi değilse, halkın refleksini mahvedersin ey politikacı, sonunda kendine güvensiz bir toplum ortaya çıkar.

ve şimdi halkımız ab'den demokrasi öğreniyor, peki bu ab demokrasi idealine ulaşabildi mi? hayır. ne ölçüde demokrasi uyguluyor, ideal mi? hayır. ab demokrasi kavramını kendi kendisine belirleme isteğiyle hareket ederken, acaba kendine yontmak şeklinde suistimal mi ediyor yoksa? evet? birkaç örnekle evet.

- hollanda'da yapılacak seçimler öncesi sözde ermeni soykırımını kabul etmeyen türk adayların listeden çıkarılması.

- sözde ermeni soykırımını inkar şeklindeki yasa tasarısı, inkar edersen içeri girersin. ifade özgürlüğüne bak be!

- daha kıbrıs sorunu çözülmeden ülkenin fiilen %63'ünü bünyesine alması, hem de %100 olarak. teori? pratik? houston, bir sorunumuz var!

- orhan pamuk davasına pek heyecanlı bir şekilde gözlemci niteliğinde temsilci gönderilirken, aynı gün görülen rektör aşkın davasında 200 küsur milyonluk ab ülkeleri nüfusundan bir allah'ın kulunun duruşma salonunda hazır olmak üzere görevlendirilmemesi.

- ab'ye onurlu üyelik isteyenleri ab'ye karşı gibi yorumlamak - alsana insan hakkı ihlali, provokasyonun dik alası.

kendi elleriyle bizzat "koydurduğu" 301. maddeyi gerekçe göstererek türk yargısını kendisinin hiç sorumluluğu yokmuş gibi suçlaması bu arkadaşların.

bunların yanısıra çok çarpıcı bir başka mesele: eğer ab'ye "dokunmayan" birşeyler yapıyorsan ve/veya söylüyorsan, o zaman ifade özgürlüğü senin en doğal hakkındır. ancak inanadığın değerler uğruna yaşarken ab'yi eleştirirsen, ne ifade özgürlüğü vardır ortada ne inanç özgürlüğü. (islamcı kitle sizi kastetmiyorum o ayrı bi mesele) hayatımıza ab müdahalesi, ab'ye karşıysan ve bunu belirtiyorsan ülkede göremezsin destek, çünkü sen demokrat değilsindir. tamam "demokrasi soyut bir kavram da benim üzerimdeki baskı neden bu kadar mantıktan soyut?" şeklinde bir soru soramazsın, sorsan da kimse duymuyor. neden? çünkü ab'ye gireceğiz. bir siyaset uzmanıyla röportaj var, e...... adlı erkek dergisinde. adamın tüm açıklamaları siyah üzerine beyaz yazılıyor, türkiye'nin ab'ye hiçbir zaman alınmayacağı düşüncesini belirttiği yerler ise nedense siyah üzerine bordo! çok mu paranoya yaptık özür dileriz! ab'ye karşı hiç azımsanmayacak bir kitle varken ülkede, hiç onların sesi taşınmadı medyaya. ama aramızda "neyimiz var neyimiz yok verelim yeter ki girelim" diyen ne kadar şuursuz varsa da en büyük kanallarda, enteresan. üstelik bu adamların sayısı da birkaçı geçmiyor, gözümüzde büyütüyoruz. eğer ermeni soykırımını desteklersen, veyahut herhangi bir şekilde bu ülkeye dokunan bir açıklama yaparsan -ki buna aşağılama da dahildir, rahat ol!- işte o zaman sen en demokrat adamsındır! ne güzel balayındayız ab ile, ne gereği var böyle şeylerin? ne güzel demokrasi getiriyor bize ab, 1982 anayasasını zımparalayarak heykel yapmaya çalışıyor ancak görünen o ki heykeli üzerine oturacakları bir memleket şeklinde yontuyorlar. al sana bi güzel "şark" sofrası... tanrıdan dilerim ki yarın öbürgün bu demokrasi taşımacılığı avrupa tarzından amerikan tarzına dönmez, demokrasi güzel, yorumları bombok!

işte bu noktada insan sormadan edemiyor: neden bu kadar büyüttük gözümüzde bir diğer toplum ve toplumları? biz beceremez miyiz? beceririz diyemem, çünkü hiç denemedik kendimiz birşeyler yapmayı. ama bilinen bir gerçek var ki mustafa kemal de son derece güzel bir şekilde özetlemişti bir sözünde, tarihte yabancıların tavsiyesiyle kalkınan, refaha eren hiçbir toplum yoktur.ve demokrasi de bu toplumun psikolojik sorunlarına dahildir...

Hiç yorum yok: