9 Tem 2009

AP: Avrupa Paradoksu!

AP: Avrupa Paradoksu!

Aradan haftalar geçti, lakin gündemin sıcak başlıklarından biri malum hala Avrupa Parlamentosu seçimleri ve sonuçları. Tam da unuttuk derken, geçtiğimiz salı Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yaptığı “Ulusa Sesleniş” konuşmasında yine bu konuya değinmesi, seçimlerin Türk kamuoyu için ne denli önemli olduğunu göstermiş oldu. Bu seçimler gerçekten başta kendi kaderlerini belirleyecek olan AB ülkesi vatandaşları olmak üzere, herkes için oldukça şaşırtıcıydı. Yani aslında ilk defa yapılmıyordu belki ama, evet ilklerin seçimiydi.
Ve evlere şenlik bir seçim süreciydi!
Bir kere son 30 yılın en düşük katılımlı seçimi oldu. İşte seçimin ardından hafızalarımıza kazınan birkaç enteresan anekdot:
Başta İngiltere olmak üzere (ki İngiliz halkı tarihlerinin en düşük katılımını göstererek konuyla ne kadar alakadar olduklarını da ispat etmiş oldular) bir çok ülkede rekor düzeyde düşük katılım gösterildi. Toplam oy kullanım oranı başta AP olmak üzere Avrupa Birliği’ndeki başlıca kurumların tüm teşvik edici kampanyalarına karşın hayal kırıklığını engelleyemedi ve seçimlere katılım “tarihi rekor”la %43’te kaldı. Ve belki de bu seçimlerin Avrupa halkı için elle tutulur tek fonksiyonu, genel seçimler öncesi prova niteliği taşıması, ülkelerinde bugün seçim olsa sonuçların nasıl olacağına dair ipucu vermesi oldu…
Sonuçlar deseniz, adeta Avrupa’da sağ yumrukların gecesi. Avrupalı muhafazakarlar zaferlerini 264 sandalyeyle taçlandırırken, en yakın takipçileri sosyalistler 185’te kaldı. Sosyalist lider Martin Schulz’un seçimlerin ardından yaptığı “Avrupa’da sosyal demokrasi için üzücü bir gece, hayal kırıklığı” itirafı da durumun kendileri açısından vehametini ortaya koyuyor.
Ve paradoksa buyrun! Başta Hollanda, İngiltere, Avusturya gibi ülkelerde ne kadar “Birleşik Avrupa hayali”ne muhalif parti varsa oylarını artırdı, hatta daha önce parlamentoda temsil edilmemiş olan bazı aşırı sağ partiler de ilk defa sandalye sahibi oldular. Seçmenlerine ülkeyi AB’nin yeni açılımlarından korumaktan tutun AB üyeliğinden ülkeyi “kurtarmaya” vardıracak kadar ileri giden ne kadar aşırı sağcı uç parti var, maşallah hepsi Avrupa Parlamentosu’nda. Komedi başladı, hayırlı olsun!
Ama durun daha bitmedi, komedinin bir de Türkiye ayağı var!
Malum ülkemiz medyası için şu AB bulunmaz malzeme kaynağıdır, her daim malzeme deposu. Şimdi de yeni bir sakız bulduk kendimize günlerce çiğneyecek. Aradan haftalar geçti, üzüntümüz hat safhada efendim!

Neymiş, Avrupa’da Türkiye karşıtlarının zafer gecesi, AB yolculuğumuz iyice zora girmiş…
Acı bir gülümseme alıyor yüzümü, “hadi bakalım buyur burdan yak” misali!
Elbette bu seçimlerin ardından ortaya çıkan tablo, Türkiye’nin AB yolculuğu açısından çok da olumlu olmayabilir. Ancak adama demezler mi “biz ülkece müzakere sürecinde elle tutulur ne yaptık ki şimdi üzülüyoruz?” diye?
Sanki biz ülkece üzerimize düşen herşeyi yapmışız gibi, tüm sorumluluklarımız eksiksiz yerine gelmiş ve tüm kaideleri yerine getirmişiz gibi, evet hakkımızdır şimdi AP sonuçlarına üzülmek!
301’i hallettik, basın özgürlüğünde ciddi yol kat ettik, komşularımızla ilişkilerimiz düzeldi, ve hatta daha iki hafta önce bir gazeteci yazdığı kitaptan dolayı 28 yıl hapis istemiyle hakimin karşısında değildi!
Çok kötü olmuş bu seçimler, çok! Biz bunu haketmedik beyler, bizimle aynı gece müzakerelere başlayan Hırvatistan’dan ne eksiğimiz var??? Açtıkları müzakere başlığı sayısının bizimkinin neredeyse iki katı olması dışında tabi! Bahanecilerimizin bu konudaki klişeleri de hazır, “zaten bizi istemiyorlar.” İşin bu boyutuna hiç girmiyorum bile…
Hükümetimiz pek istekli görünmüyor malum bu reformlar konusunda, taban korkusundan tutun işin teknik boyutlarına kadar bir sürü mesele işin içinde. Ancak bu noktada kafama takılan da şu:
Yine aynı medya, yine aynı hükümet(ler) değil miydi Avrupa Parlamentosu’nun kararlarının AB Komisyonu için sadece tavsiye niteliğinde olduğunu, yani bağlayıcı olmadığını ve pek de ciddiye almamamız gerektiğini söyleyen? Kafamız karıştı değil mi? Evet, karışık mevzular!
İşte bu sürecin sonunda ortaya çıkan tablonun özeti: PAR-PAR: Paradoksal Parlamenterizm, hem Avrupa için, hem Türkiye için.
Ve şimdi bir Erasmus öğrencisi olarak benim kafamda uçuşan o iki fıkramsı soru;
1. Zaten reformlarda niyeti bozan ülkem hükümetine gün mü doğdu ne?
2. Acaba ülkemin AB üyeliğinin kaderinde hangisi görece daha etkili oldu, geçen günkü AP seçimleri mi, yoksa 22 Temmuz 2007’deki “bizim seçimler” mi?

Bora Yoldaş

Hiç yorum yok: